Sefer tası

Sefer tası

1 Eylül 2012 Cumartesi

Başka Türlü Notlar - 2



Sürekli kalabalıklaşan nüfus, kabına sığamayan şehirlerle birlikte trafikteki araç sayısı da arttı. Bu araçları kullanan insanlar doğal olarak en çok işlerinin düştüğü yerlere park etmek istediler ve bu noktada belediyelerin cin fikri doğdu: Ücretli otopark alanları.

Aslında İstanbul’da bazı daha cin fikirliler bunu daha önce keşfedip, otopark mafyalarını kurmuşlardı. Sokaklarda park edilmesi mümkün olan her metrekare zapt edilmiş, ticaret aracı haline getirilmişti.

Daha sonra belediyeler yol üstü park yerlerinde ağalığını ilan etti ve ilginç tarifeler ortaya çıkmaya başladı. İstanbul’dan bir örnek: her saat 6TL. Park görevlisinin çalışma süresi (10 saat) boyunca orada kalsa yarım gün için 60TL borçlu olacaksınız. Denizli’den bir örnek: 0-15dk ücretsiz, daha sonra her 15dk için yaklaşık 2TL. Denizli’de bahsi geçen yer alışverişin en yoğun olduğu çarşı. Zaten 15dk içinde alışverişini bitirene madalya uygulaması da başlar yakında.

Bu uygulamalarda örnek gösterilen Avrupa’daki otopark uygulamaları, şehirlerde toplu ulaşım olanakları belli bir seviyeye geldikten sonra başladı. Şehirlerde önce kaldırımlar tekrar tanzim edilir, bisikletler için özel yollar oluşturulur, raylı sistemlerin her semte ulaşması sağlanır, aktarma seçenekleri artırılır, binaların altında otopark yaptırılması teşvik edilir. Daha sonra araç kullanmakta ısrar eden insanlar sokaklarda otopark ücreti öder. Göstermelik, küçük raylı sistemler, otobüslerin yerine kullanılan dolmuşlar gibi ilkel vaziyetteki şehirlerde insanların araç kullanmasını zorlaştırıcı politikalar izlenemez.

Başka Türlü Notlar -1


Gezdiğim yerlerde dikkat ettiğim bir şey var. Özelleştirme, taşere etme modası her yeri sarmış. Hatta çocukluğumun geçtiği yerlere bile bir haller olmuş.

Öncelikle şunu söyleyeyim ki, körü körüne özelleştirme karşıtı bir insan değilim. Sadece bazı kurumların, değerlerin özelleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Türk Telekom gibi büyük özelleştirme kalemlerinden hiç bahsetmeyeceğim bile, zaten çok konuşuldu.

Örnek olarak plajlardan başlayalım. Yazın başında Kilyos’ta halk plajında küçücük kumsalda sıkış tepiş oturmak için neden 10TL verilmesi gerektiğini sormuştum kendi kendime. Başka deniz kenarı mekanları da görünce durumun vahametini anladım. Denizler halkın kaynağıdır, kimsenin özeli değildir. Deniz kenarında işletme açan yatırımcılara tabii ki izin verilmeli ama bazı dengeler de korunmalı. Özel plajların olduğu bir kıyıdaki tek halk plajının işletmesi taşere edilmemeli. O plajın korunması için bir kaynak gerekiyorsa bu plaj girişinde kesilecek cüzi bir ücret ile zaten karşılanabilir. Kısacası kamunun hakkı olan bir mekân belediyenin sermaye kaynağı olmamalı.

Benzer durum tarihi eserler, mesire yerleri ve ziyaret edilen benzeri yerler için de geçerli. Bir örnek vereyim: Ayvalık Şeytan Sofrasında araçların park edildiği boş alan birine kiralanmış. Araçların park edilebileceği başka bir yer olmadığı için her ziyaretçiden 5TL alınıyor. Yani böyle yerleri gezebilmek görebilmek için bu zeki insanların zenginleşmesine katkıda bulunmanız gerekiyor.

Bu durumun alışkanlığıyla denize girmek, tatil yapmak, kafa dinlemek, gezmek artık büyük bir lüks haline gelmiş. Bahsettiğim hataların kişisel insaf veya doğal rekabet ile çözüleceğini ummak ta, hayalci bir yaklaşım olur. Bu durumu başlatan devlet kurumları gerekli düzenlemeyi de yapmak durumunda eğer umursarlarsa.

Bu arada küçük bir not daha: Plajlarda uygulanan giriş ücretleri, içerideki kadınları taciz etme ya da içeride hırsızlık yapma ihtimali olan kişileri uzak tutmaya da yarıyormuş. Demek ki cebinde parası olan iyi niyetli. İlginç...

Ayvalık


İstanbul ve İzmir’den kolay ulaşılabilen, bu nedenle tatillerde tercih sebebi olan bir ilçe Ayvalık. Burada gördüğüm manzaralar bana Fas’ı hatırlattı. Sarımsaklı sahilindeki gece kalabalığı, merkezdeki esnaf, kızıl renkli toprak, eski Akdeniz evleri, bakımsız sokaklar gibi detaylar Fas’taki kıyı şehirlerini andırıyor.




Cunda (Ali Bey) Adası

Adanın merkezinde restore edilen evler birer Cafe’ye yada zeytin ürünleri mağazasına dönüşmüş. Sahildeki Taş Kahve civarında bir Türk Kahvesi içmek, gece tavernada bulunmak önerilir.




Adanın diğer tarafında Patriça Koyları var. Koruma bölgesi içindeki 1. ve 2. köyde sakin bir ortamda denize girmek mümkün. Yalnız buraya ulaşırken epey bir yolu toprak üzerinde kat etmek gerekiyor. Kısacası arabanızı çok seviyorsanız başka yerleri tercih edin.



Sarımsaklı

Ayvalık’ın güneyinde ayrı bir bölge haline gelmiş plajlar bölgesi. Plaja paralel sokaklarda onlarca otel ve pansiyon var. Plajda insanların arasına kayıkla dalıp balık-ekmek yada dondurma satan kişileri de kimsenin garipsememesi dikkatimi çekti.

Merkez (Burun)

Burundaki restoranlarda deniz kıyısında balık yemek veya sokak aralarındaki cafelerde bira içmek güzel bir seçim olabilir.








Genel olarak otopark problemi, gürültü kirliliği ve merkezde yoğun trafik biraz can sıkabiliyor. Tatilcilerin çok yoğun olmadığı günlerde ziyaret etmekte fayda olduğunu düşünüyorum.