Gezdiğim yerlerde dikkat ettiğim bir şey var. Özelleştirme,
taşere etme modası her yeri sarmış. Hatta çocukluğumun geçtiği yerlere bile bir
haller olmuş.
Öncelikle şunu söyleyeyim ki, körü körüne özelleştirme
karşıtı bir insan değilim. Sadece bazı kurumların, değerlerin
özelleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Türk Telekom gibi büyük
özelleştirme kalemlerinden hiç bahsetmeyeceğim bile, zaten çok konuşuldu.
Örnek olarak plajlardan başlayalım. Yazın başında Kilyos’ta
halk plajında küçücük kumsalda sıkış tepiş oturmak için neden 10TL verilmesi
gerektiğini sormuştum kendi kendime. Başka deniz kenarı mekanları da görünce
durumun vahametini anladım. Denizler halkın kaynağıdır, kimsenin özeli
değildir. Deniz kenarında işletme açan yatırımcılara tabii ki izin verilmeli
ama bazı dengeler de korunmalı. Özel plajların olduğu bir kıyıdaki tek halk
plajının işletmesi taşere edilmemeli. O plajın korunması için bir kaynak
gerekiyorsa bu plaj girişinde kesilecek cüzi bir ücret ile zaten
karşılanabilir. Kısacası kamunun hakkı olan bir mekân belediyenin sermaye
kaynağı olmamalı.
Benzer durum tarihi eserler, mesire yerleri ve ziyaret
edilen benzeri yerler için de geçerli. Bir örnek vereyim: Ayvalık Şeytan
Sofrasında araçların park edildiği boş alan birine kiralanmış. Araçların park
edilebileceği başka bir yer olmadığı için her ziyaretçiden 5TL alınıyor. Yani
böyle yerleri gezebilmek görebilmek için bu zeki insanların zenginleşmesine
katkıda bulunmanız gerekiyor.
Bu durumun alışkanlığıyla denize girmek, tatil yapmak, kafa
dinlemek, gezmek artık büyük bir lüks haline gelmiş. Bahsettiğim hataların
kişisel insaf veya doğal rekabet ile çözüleceğini ummak ta, hayalci bir
yaklaşım olur. Bu durumu başlatan devlet kurumları gerekli düzenlemeyi de
yapmak durumunda eğer umursarlarsa.
Bu arada küçük bir not daha: Plajlarda uygulanan giriş
ücretleri, içerideki kadınları taciz etme ya da içeride hırsızlık yapma
ihtimali olan kişileri uzak tutmaya da yarıyormuş. Demek ki cebinde parası olan
iyi niyetli. İlginç...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder