Sefer tası

Sefer tası

5 Eylül 2014 Cuma

Sakız Adası – Chios (Χίος)


Chios (Türkçe ismiyle Sakız Adası) İzmir-Çeşme’nin burnunun dibinde bir ada ve bu kadar yakın olmasına rağmen epey farklı tarzda bir yerleşim yeri. Çeşme’nin giderek artan keşmekeşinin aksine adada tam bir sükunet hakim.

Ulaşım
Chios’a Türkiye’den en kolay ulaşım Çeşme limanından kalkan gemilerle sağlanıyor. Çeşme’de Ertürk, Ege Birlik gibi firmaların yaz sezonunda her gün sabah-akşam seferleri bulunuyor. Ertürk’ün hızlı gemisinde bilet fiyatları biraz yüksek olsa da yaklaşık 20 dakikada karşı kıyıya ulaştırabiliyor. Biz gezimizde fiyat bakımından biraz daha uygun olan Ege Birlik’in teknesini kullandık ve yolculuğumuz 1 saate yakın sürdü.

Ege Birlik vs. Ertürk

Ada’da Yunanistan iç hat seferlerinin yapıldığı bir havalimanı da var ve Mikonos, Atina gibi belli başlı merkezlerden pervaneli uçaklarla seferler yapılıyor.

Araç Kiralama
Limanda, şehir içinde ve hatta bazı kasabalarda araç kiralanabilecek ofisler bulunuyor. Yoğun sezonda kiralama fiyatları yükselmiş olmasına rağmen günlüğü 40-45 Euro’dan araç bulunabiliyor. Adadaki benzin fiyatları da Türkiye’deki fiyatlara yakın. Ada genelinde sokakların dar oluşu nedeniyle küçük otomobiller revaçta. Eğer motosiklet ehliyetiniz varsa kesinlikle otomobil yerine motosiklet kiralamayı tercih etmelisiniz.

Konaklama
Konaklama için merkezde birçok otel olsa da, araç kiraladıysanız kıyı kasabalarından birinde kalmak daha avantajlı olabilir ve hatta daha sakin bir tatil ortamı sunabilir. Booking.com gibi siteler üzerinden yer ayırtarak gitmeniz uygun yer arayarak zaman kaybetmenizi önleyecektir.

Chios (Χίος)
Adanın merkez şehri olan Chios’ta açıkçası alışverişten ziyade yapılacak pek fazla aktivite bulunmuyor. Alışverişiniz sonrası da sahildeki cafelerde oturup bir şeyler içtikten sonra diğer mekanlar için yola çıkmaya hazırsınız demektir.

Yanınızda götürmek ve hediye almak için sahil ve çarşıdaki mağazalar sakız (Μαστίχα) içerikli ürünler sunuyorlar. Çarşı içinde Türk çalışanı olan bir mağaza (Türk çalışan ender görülen bir durum) iletişim yönüyle ve Karveli-Haras isimli bir market çeşitleri yönünden ilgimizi çekmişti.


Pyrgi
Adanın güneyindeki tarihi köylerden ilki. Evlerin dış boya ve sıvasında yapılmış yaratıcı çalışmaları ile ünlü. Evlerin dış cephelerini gri-beyaz geometrik desenler süslüyor. Daracık sokaklarda dolaşırken kendinizi dekorasyonuna epey uğraşılmış bir labirentin içinde hissediyorsunuz. Köyün ortasındaki kilise meydanında güzel bir yemek yenebilir.


Olimpi
Adanın güneyindeki tarihi köylerden ikincisi. Taş duvarlarla örülü binaları ve dar sokakları olan küçük bir köy. Gezerken rastlayacağınız küçük meydandaki cafede güzel bir frappe içilebilir.



Mesta
Adanın güneybatısında yer alan, taş duvarlarla çevrilmiş büyük bir köy. Bir sürü dar ve kemerlerle kaplı sokak büyük bir meydanda birleşiyor. Bu meydanda büyük bir kilise var. Kilisedeki uyarı yazılarının ise sadece Türkçe yazılmış olması J ilginç. Mesta diğer köylere göre turistik yönden daha gelişmiş.



Emporios
Ada’nın güneyindeki plajlardan biri. En büyük özelliği volkan eriyiğinin üzerinden denize girilmesi. Plaj ise kum yerine iri yuvarlak taşlarla kaplı. Volkanik mineraller o kadar yoğun ki denize girildiğinde kendini belli ediyor.




1 Eylül 2012 Cumartesi

Başka Türlü Notlar - 2



Sürekli kalabalıklaşan nüfus, kabına sığamayan şehirlerle birlikte trafikteki araç sayısı da arttı. Bu araçları kullanan insanlar doğal olarak en çok işlerinin düştüğü yerlere park etmek istediler ve bu noktada belediyelerin cin fikri doğdu: Ücretli otopark alanları.

Aslında İstanbul’da bazı daha cin fikirliler bunu daha önce keşfedip, otopark mafyalarını kurmuşlardı. Sokaklarda park edilmesi mümkün olan her metrekare zapt edilmiş, ticaret aracı haline getirilmişti.

Daha sonra belediyeler yol üstü park yerlerinde ağalığını ilan etti ve ilginç tarifeler ortaya çıkmaya başladı. İstanbul’dan bir örnek: her saat 6TL. Park görevlisinin çalışma süresi (10 saat) boyunca orada kalsa yarım gün için 60TL borçlu olacaksınız. Denizli’den bir örnek: 0-15dk ücretsiz, daha sonra her 15dk için yaklaşık 2TL. Denizli’de bahsi geçen yer alışverişin en yoğun olduğu çarşı. Zaten 15dk içinde alışverişini bitirene madalya uygulaması da başlar yakında.

Bu uygulamalarda örnek gösterilen Avrupa’daki otopark uygulamaları, şehirlerde toplu ulaşım olanakları belli bir seviyeye geldikten sonra başladı. Şehirlerde önce kaldırımlar tekrar tanzim edilir, bisikletler için özel yollar oluşturulur, raylı sistemlerin her semte ulaşması sağlanır, aktarma seçenekleri artırılır, binaların altında otopark yaptırılması teşvik edilir. Daha sonra araç kullanmakta ısrar eden insanlar sokaklarda otopark ücreti öder. Göstermelik, küçük raylı sistemler, otobüslerin yerine kullanılan dolmuşlar gibi ilkel vaziyetteki şehirlerde insanların araç kullanmasını zorlaştırıcı politikalar izlenemez.

Başka Türlü Notlar -1


Gezdiğim yerlerde dikkat ettiğim bir şey var. Özelleştirme, taşere etme modası her yeri sarmış. Hatta çocukluğumun geçtiği yerlere bile bir haller olmuş.

Öncelikle şunu söyleyeyim ki, körü körüne özelleştirme karşıtı bir insan değilim. Sadece bazı kurumların, değerlerin özelleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Türk Telekom gibi büyük özelleştirme kalemlerinden hiç bahsetmeyeceğim bile, zaten çok konuşuldu.

Örnek olarak plajlardan başlayalım. Yazın başında Kilyos’ta halk plajında küçücük kumsalda sıkış tepiş oturmak için neden 10TL verilmesi gerektiğini sormuştum kendi kendime. Başka deniz kenarı mekanları da görünce durumun vahametini anladım. Denizler halkın kaynağıdır, kimsenin özeli değildir. Deniz kenarında işletme açan yatırımcılara tabii ki izin verilmeli ama bazı dengeler de korunmalı. Özel plajların olduğu bir kıyıdaki tek halk plajının işletmesi taşere edilmemeli. O plajın korunması için bir kaynak gerekiyorsa bu plaj girişinde kesilecek cüzi bir ücret ile zaten karşılanabilir. Kısacası kamunun hakkı olan bir mekân belediyenin sermaye kaynağı olmamalı.

Benzer durum tarihi eserler, mesire yerleri ve ziyaret edilen benzeri yerler için de geçerli. Bir örnek vereyim: Ayvalık Şeytan Sofrasında araçların park edildiği boş alan birine kiralanmış. Araçların park edilebileceği başka bir yer olmadığı için her ziyaretçiden 5TL alınıyor. Yani böyle yerleri gezebilmek görebilmek için bu zeki insanların zenginleşmesine katkıda bulunmanız gerekiyor.

Bu durumun alışkanlığıyla denize girmek, tatil yapmak, kafa dinlemek, gezmek artık büyük bir lüks haline gelmiş. Bahsettiğim hataların kişisel insaf veya doğal rekabet ile çözüleceğini ummak ta, hayalci bir yaklaşım olur. Bu durumu başlatan devlet kurumları gerekli düzenlemeyi de yapmak durumunda eğer umursarlarsa.

Bu arada küçük bir not daha: Plajlarda uygulanan giriş ücretleri, içerideki kadınları taciz etme ya da içeride hırsızlık yapma ihtimali olan kişileri uzak tutmaya da yarıyormuş. Demek ki cebinde parası olan iyi niyetli. İlginç...

Ayvalık


İstanbul ve İzmir’den kolay ulaşılabilen, bu nedenle tatillerde tercih sebebi olan bir ilçe Ayvalık. Burada gördüğüm manzaralar bana Fas’ı hatırlattı. Sarımsaklı sahilindeki gece kalabalığı, merkezdeki esnaf, kızıl renkli toprak, eski Akdeniz evleri, bakımsız sokaklar gibi detaylar Fas’taki kıyı şehirlerini andırıyor.




Cunda (Ali Bey) Adası

Adanın merkezinde restore edilen evler birer Cafe’ye yada zeytin ürünleri mağazasına dönüşmüş. Sahildeki Taş Kahve civarında bir Türk Kahvesi içmek, gece tavernada bulunmak önerilir.




Adanın diğer tarafında Patriça Koyları var. Koruma bölgesi içindeki 1. ve 2. köyde sakin bir ortamda denize girmek mümkün. Yalnız buraya ulaşırken epey bir yolu toprak üzerinde kat etmek gerekiyor. Kısacası arabanızı çok seviyorsanız başka yerleri tercih edin.



Sarımsaklı

Ayvalık’ın güneyinde ayrı bir bölge haline gelmiş plajlar bölgesi. Plaja paralel sokaklarda onlarca otel ve pansiyon var. Plajda insanların arasına kayıkla dalıp balık-ekmek yada dondurma satan kişileri de kimsenin garipsememesi dikkatimi çekti.

Merkez (Burun)

Burundaki restoranlarda deniz kıyısında balık yemek veya sokak aralarındaki cafelerde bira içmek güzel bir seçim olabilir.








Genel olarak otopark problemi, gürültü kirliliği ve merkezde yoğun trafik biraz can sıkabiliyor. Tatilcilerin çok yoğun olmadığı günlerde ziyaret etmekte fayda olduğunu düşünüyorum.


28 Mayıs 2012 Pazartesi

Denizli - Pamukkale

Ege ile İç Anadolu arasında bir şehir Denizli. Şehir kıyı Ege'sine benzemiyor,  ama insanlarında genel Egeli şivesi hakim. Tekstilin en çok geliştiği şehirlerden biri. Yalnız bu mesele çokça duyulduğu için yollar Tekstil Outlet yazan mağazalardan geçilmiyor. Bu mağazaların geneli de standart malzemelerin, Türkiye'nin her tarafındaki standart fiyatından satış yapıyor. Bir özelliği kalmamış gibi yani. Şehrin içinde Babadağlı Çarşısı dedikleri bir yer var, tekstil ürünleri için o civara bakmak daha doğru olabilir.

Honaz ilçesinde Haziran'ın başı Kiraz zamanı. Bu zamanları tutturabilirseniz en güzel cins (Napolyon örneğin) kirazları dalından yeme şansınız olur.




Pamukkale
Pamukkale esasen doğal olarak kireçli jeotermal suyun oluşturduğu travertenler ve zamanında orada yaşamış uygarlıkların kalıntılarının olduğu bir alan.

Pamukkale'de travertenlerin karşısında kurulu küçük bir köy bulunuyor. Şu an köydeki evlerin çoğu birer pansiyona dönüşmüş durumda. Büyük oteller ise 5 km uzaklıktaki Karahayıt beldesinde kurulu. Bu bölge tam bir termal turizm merkezi. Bu nedenle de genel olarak yaşlı turistlerin rotasında bulunuyor.

 Karahayıt civarındaki oteller genellikle 1 gün kalmaya gelen turistleri ağırlıyor. Zaten civardaki önemli alanları gezmek için 1 gün yeterli. Yalnız oteller de sadece bu kısa süreli turistleri ağırlamak üzere işliyor. Uzun süreli kalmaya gelirseniz otellerin işleyişi gerçekten can sıkıcı olabiliyor.

19 Nisan 2012 Perşembe

LÜBNAN

Türkiye'ye yakın bir Arap ülkesi. Hristiyan ve Müslüman nüfus yaklaşık olarak aynı sayıda. Eğlence ve gece hayatı konusunda İstanbul'dan daha gelişmiş olduğu söylenebilir.

Ülke kuzey-güney doğrultusunda başkent Beyrut'u ortalayarak kurulmuş. Alanı oldukça küçük ve genelde yerleşim deniz kıyısında. Net bir örnek verebilirim; Beyrut'tan en kuzeydeki şehre yaklaşık 3-4 saatte gitmiştim.

Eğer trafiğe çıkacaksanız; oradaki sürücülerin genelde ayna kullanmadığını, geceleri uzun farların gözünüzü almasını önemsemediklerini ve Beyrut girişinde trafiğin aynen İstanbul gibi kilitlenebildiğini dikkate alın.




Yemekleri çok güzel. Çok hoş salata ve mezeleri var. Deniz ürünlerinde de gayet başarılılar. Yemek kültürü olarak Antakya ile Ege'nin birleşimine benzetilebilir.









Beyrut'un merkezi Nişantaşı'nı andırıyor. Bu şatafatlı sokakların neredeyse her köşesinde güvenlikler nöbet tutuyor.

Ülkede polis yok denebilir. Tüm güvenlik işlerine askerler bakıyor. Kimi zaman basit bir trafik yönlendirme işi için makineli tüfeklerle askerler geliyorlar. Bu arada ülke içinde belli yollarda güvenlik noktaları var. Geçerken askerler tipinize göre tehlikeli biri olup olmadığınıza karar veriyor.


İnsanlar aşırı derecede kahve tüketiyorlar. Bizde Osmanlı zamanında çay yaygınlaşmadan önceki dönemi andırıyor. Herkes günde birkaç fincan gibi bir ortalamayla Türk Kahvesi içiyor. Yalnız kullandıkları kahve bizim kahvemiz ile aynı değil. Farklı bir çekirdekten yapıyorlar.



16 Nisan 2012 Pazartesi

FAS


Afrika’nın kuzeybatısında yer alan güzel ülkedir. Esasında İslam Krallığı statüsünde olmasına rağmen Suudi krallığına göre çok daha açık görüşlüdür.

Güneyinde Fransızca, kuzeyinde İspanyolca ve Fransızca’nın Arapça ile harmanlanarak konuşulduğunu duyabilirsiniz. Uzun yıllar sömürge olarak kalmanın getirdiği bir durum bu.

Şehirlerde genelde eski yerleşimin olduğu Medina ya da Kısbah denilen bölgelerde her gün pazar kurulur. Bu pazarlarda dünyanın en ucuz “taze sıkma portakal suyu”nu içmek mümkündür. Ancak genelde pazarların kirliliğinden ötürü iştah kaçar.

Marrakech (Marakeş)
Ülkenin güneyinde çöle yakın noktada bulunan efsanevi şehir. Eğlence sektörü çok gelişmiş durumda ama aşırı derecede turizme yönelmiş ve ticarileşmiş. Arap dansözlerin dans gösterileri çok meşhur. Yazın sıcak günlerinde gidilmemesi tavsiye edilir. Aksi takdirde gezi işkenceye dönüşebiliyor.








Casablanca (Kazablanka)
Batıda, çok yönlü gelişmiş bir şehir. Sadece turizm değil, iş hayatı da oldukça hareketli. Okyanus kıyısında çok hoş manzaralara tanık olabiliyorsunuz. Ain Diab’da kıyı boyu yürümeyi, Kısbah dedikleri pazaryerini ve Hassan II Camisini görmeyi tavsiye ederim. Bu camiyi Halfeti’de suya batmak üzere olan camiye benzetiyorum, okyanus kenarında olması sebebiyle.













Tanger (Tanca)
Kuzeyde, Cebelitarık boğazındaki şehir. Yazın bile oldukça serin. Denize yüzmek için değil, deli dalgalarla çarpışmak için giriliyor. Aynı fotoğraf karesine Avrupa, Afrika, Akdeniz ve Büyük Okyanus girebiliyor. Manzarayı doya doya yaşarken, Cafe El Hafa’da Magrip Çayı içmeyi tavsiye ederim.