Sürekli kalabalıklaşan nüfus, kabına sığamayan şehirlerle
birlikte trafikteki araç sayısı da arttı. Bu araçları kullanan insanlar doğal
olarak en çok işlerinin düştüğü yerlere park etmek istediler ve bu noktada
belediyelerin cin fikri doğdu: Ücretli otopark alanları.
Aslında İstanbul’da bazı daha cin fikirliler bunu daha önce
keşfedip, otopark mafyalarını kurmuşlardı. Sokaklarda park edilmesi mümkün olan
her metrekare zapt edilmiş, ticaret aracı haline getirilmişti.
Daha sonra belediyeler yol üstü park yerlerinde ağalığını
ilan etti ve ilginç tarifeler ortaya çıkmaya başladı. İstanbul’dan bir örnek:
her saat 6TL. Park görevlisinin çalışma süresi (10 saat) boyunca orada kalsa
yarım gün için 60TL borçlu olacaksınız. Denizli’den bir örnek: 0-15dk ücretsiz,
daha sonra her 15dk için yaklaşık 2TL. Denizli’de bahsi geçen yer alışverişin
en yoğun olduğu çarşı. Zaten 15dk içinde alışverişini bitirene madalya
uygulaması da başlar yakında.
Bu uygulamalarda örnek gösterilen Avrupa’daki otopark
uygulamaları, şehirlerde toplu ulaşım olanakları belli bir seviyeye geldikten
sonra başladı. Şehirlerde önce kaldırımlar tekrar tanzim edilir, bisikletler
için özel yollar oluşturulur, raylı sistemlerin her semte ulaşması sağlanır,
aktarma seçenekleri artırılır, binaların altında otopark yaptırılması teşvik
edilir. Daha sonra araç kullanmakta ısrar eden insanlar sokaklarda otopark
ücreti öder. Göstermelik, küçük raylı sistemler, otobüslerin yerine kullanılan
dolmuşlar gibi ilkel vaziyetteki şehirlerde insanların araç kullanmasını zorlaştırıcı
politikalar izlenemez.